İstanbul otogarında başladığım yolculuğum Bursa Otobüs Terminali‘n de sona ermişti. Beni karşılamaya gelecek olan arkadaşım ise henüz ortalıkta görülmemekteydi Onu bos bos durup beklemek yerine o gelene kadar Otogarı gezme kararı almıştım. Otogarın içerisine girdiğimde açıkçası beklediğimden çok daha büyük ve sistemli bir yerle karşılaştım. Otogarın köşelerinde Büyük bankaların atm leri vardı, Ortasında şehirlerarası otobüs yazıhaneleri vardı diğer taraflarda ise lokantalar, hediyelik eşyacılar ve tabiî ki kestane şekeri satan dükkanlar bulunmaktaydı. Gayet düzenli ve sistemli görülmekteydi. Ben otogarı incelerken arkadaşım da gelmişti. Arkadaşım Bursalıydı ve bu yolculukta benim rehberim olacaktı. Arabaya atladık ve Merkeze doğru yol aldık. Merkeze varıncaya kadar anladım ki otogar şehrin bayağı dışındaydı.
Merkeze vardığımızda ise tabiî ki ilk durağımız, Hakkında kitaplardan bir sürü bilgi edindiğim , daha önceden giden arkadaşlarımın sıkça bahsettiği , Ulu Cami olmalıydı. Ama bir sorunumuz vardı Ulu cami ye gidip de namaz kılmamak olmazdı ve ezanın okunmasına biraz daha zaman vardı. Bu zaman içersinde Kozahan’da oturup arkadaşımla cay içtik ve dertleştik. Kozahan oturup güzel sohbetler, muhabbetler edebilmek için gerçekten güzel bir mekan. Vakit girdiğinde camide ki yerimizi almıştık Namazımızı kılıp camiyi gezmeye basladık . Gerçekten şaheser gibiydi. Aslında en çok merak ettiğim hikayesini önceden okuduğum caminin ortasında duran şadırvandı Camiye farklı bir hava, farklı bir güzellik katmıştı. Duvarlarda büyük sütunlar halinde yazılan hat yazıları da görülmeye değerdi. Yirmi kubbesi olması da gerçekten şaşırtıcıydı. Neyse camiyi gezip çıktıktan sonra ki durağımız zafer plaza oldu.
Zafer plaza, İstanbul’da ki alışveriş merkezlerini pek de aratır nitelikte değildi. Tarihi eserlerle dolu bir şehrin göbeğinde sanki geçmişle günümüzü buluşturmuştu. İçerisin de pahalı ve önemli markaların dükkanları ve yiyecek mekanları bulunmaktaydı Zafer plazayı gezdikten sonra ki durağımız ise Tophane’ydi.
Tophaneye vardığımızda bizi karşılayan Osmanlı İmparatorluğunun Kurucusu Osman Bey ve onun Oğlu Orhan bey olmuştu. Bu Büyük zatların mezarları bu bölgedeydi. Buraya vardığımızda gerçekten tuhaf hisler içerisindeydim. Dünya’ya hükmeden Büyük imparatorluğun kurucuları bu bölgedeydi, Osmanlı imparatorluğunun temelleri Bursa da atılmış sayılabilir esasında. Söğütte kurulmuş olan Osmanlı Beyliği Bursa’ya vardığında artık devlet olmuştu ve Bursa kenti Osmanlı devletinin yıllarca başkentliğini yapmıştı. Bursa’yı gezerken aslında bir yandan da Türk Tarihinin Bir bölümünü yaşıyor gibiydim. Osman ve Orhan Gazinin mezarlarını geçip biraz daha ilerlediğimde karsılaştığım manzara muhteşemdi. Bursa ayaklarımın altındaydı sanki. Tophane’den bakıldığında neredeyse Bursa Merkezin tamamını görebilmek mümkün. Aslında gezinin en zevkli duraklarından biride burasıydı Ulu camiye tepeden bakmak gerçekten harikaydı ve minyatür gibi görülen evler, ufak tefek insanlarda çok komik duruyordu. Burada hoşuma gitmeyen tek bir şey vardı. Tophaneden aşağı doğru inen merdivenli yol sevgililerin mekanı olmuş gibiydi. Böyle önemli bir yerde bir tür saygısızca davranışlar bence hiç hoş değildi. Tophane gezimize bitirdikten sonra Bursa’nın içlerine doğru yola koyulduk.
Ne tarafa gitsem bizi bir türbe ya da tarihi bir şeyler karşılıyordu. Bursa’yı gezerken geçekten insan manevi bir haz alıyor ve ordayken çok huzur buluyor. Biz Bursa’yı dolaşırken havada kararmaya başlamıştı. Galiba bu güzel kentten ayrılma vakti de gelmişti. Gerçekten güzel vakit geçirmiştim ve Bursa’yı gezerken büyük haz almıştım. Tek üzüldüğüm nokta ise Uludağ’a çıkamamam olmuştu. Vakit kısıtlı olduğundan oraya gidememiştik. Ayrılmadan önce arkadaşımdan bir daha ki sefere Uludağ’ı da gezme sözü almıştım bile. Arkdasıma bu muhteşem kenti bana tanıttığı için teşekkür ettikten sonra İstanbul’a doğru yola koyuldum. Umarım en yakın zamanda bir fırsatını bulup bu güzel kente tekrar gidebilirim